İnsan Kaynaklarında Güvenlik Alanı


İnsan Kaynaklarında Güvenlik Alanı

Merhaba. PERYÖN Ege zirvesinde onur konuğu olarak Drone İK konuşması yapan ve o sahneye çıktığı andan itibaren tüm salonun ayakta alkışladığı Ege Üniversitesinde İnsan Kaynakları dersleri veren akademisyen sayın Tamer Keçecioğlu’nun bloğuma özel gönderdiği 2. Yazıyı paylaşıyorum. Bir benlik olarak insanlığın değişim, güvenlik alanı konuları hakkında davranışları hakkında çok detaylı ve açıklayıcı bir yazı. İnsanların comfort zone dediğimiz güvenli bölgeden çıkarmaya çalıştığınızda verdikleri tepkileri ve İnsan Kaynakları profesyonelleri olarak şirketlerdeki değişim yönetimi ve güvenlik alanları hakkında yazıdan çıkaracağınız bir çok sonuç olacaktır.

Değişim, değişmek kavramları yoğunluğu, yönü ve biçimi ne olursa olsun bizleri tedirgin ederken ilk anda karamsarlığa da düşürmektedir. Kendimizle ve çevremizle kurduğumuz denge uyum  koşullarının bir anda tepetaklak olmasının yanında daha da önemlisi yıllarca dokusunu ördüğümüz ilişkilerimizde, düşüncelerimizde ve eylemlerimizde yabancılaşmayı yaşamasıdır. Bizler yaşantılarımızda kendimizi güven içerisinde duyumsadığımız, dokunulmazlık zırhı içerisinde hissettiğimiz erişilmez alanlar yaratmışızdır. Sıkı sıkıya koruduğumuz, sarıldığımız, dış dünyaya kapattığımız bu alanları paylaşmada çok istekli hatta hiç istekli değilizdir. Bu güvenlik alanları kendini her tarafta hissettirir; evde, otobüste, asansörde… Kendimize özgü bu alan bilinçli olarak istediğimiz, sevdiğimiz ve hoşlandığımız eylemleri içinde barındırır. Bilinçli olarak yarattığımız bu güvenlik kuşağı bizi yabancılardan korur. Yabancı olarak algıladığımız bireylerin gösterecekleri davranışlar ve eylemler bizleri güvenlik alanına bir kat daha tuğla örmemize, safları sıklaştırmamıza neden teşkil eder. Ana rahminden beri taşıdığımız bu güvenlik ortamına yönelik her eylemi ve düşünceyi tehdit olarak algılarız, tedirginlik duyarız. Algılar ve hisler eylemlerimize yansır. Yansımanın odağı arttıkça yeni denge ve uyum koşullarını araştırırız. Artık denge uyumumuz bozulmuş, çevremize şimdiye kadar verdiğimiz tepkileri vermemeye başlarız. Yerleşik ilişkiler gözümüzün önünde yok olmuştur. Ancak bu süreç uzun süre devam edemez. Kişiler dışarıdan bir itkiyle bozulan bu çevreye uymak ve yeni bir denge durumuna gelebilmek için karşıt bir dengeleyici enerji mekanizmasını devreye sokar. Güvenlik alanının yoğunluğu ve gelişmişliği kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Kişinin artyetişimi ve bağlı bulunduğu sosyal gruplar ve oluşturduğu normlar bu farklılığın yarattığı nedenler arasında sayılabilir. Bireyler açısından böyle bir güvenlik karasularının yaratılması varlıklarını koruyabilmeleri açısından gereklidir. Bu tür bir koruma eylemine girişmek içgüdüsel bir durumu yansıtır. İçseldir, kolayca açıklanamaz ve su üstüne çıkmaz. İnsanlığın varoluşundan günümüze değin bu tür güvenlik sınırlarımıza yönelecek yabancı tehdit korkusu hep var olmuştur. Ve varlığını devam ettirmesi olasıdır. Yoğunluğu kişiden kişiye eylemden eyleme değişmekle birlikte insanoğlunun beyninin bir yerlerinde yaşayacaktır. Sadece kendisinin girebildiği karanlık ve gizemli dünya yaşamını sürdürecektir. Yürürken, düşünürken, uyurken , yazarken, konuşurken bilinçli veya bilinçsiz olarak bu alan yanımızdan hiç ayırmamaya sürüklemeye özen göstermekteyiz. Genlerimize kodlanmış şifrelenmiş bir kimlik kartıdır. Yabancı, düşman korkusu varlığımızı koruma için gerekli olsa da güvenlik alanını genişletme olarak düşüneceğimiz aşırıya vardırma eylemi bizi tüm insanlara yabancılaştırırken düşman olarak algılamamıza ve ona göre davranmamıza yol açar. İçe dönük yaşamamızın temellerini atarken, insan ilişkilerini erteleyebilir. Bir süre sonra bu alanın sürekli müşterisi olup çıkarız, beş duyumuzun odaklandığı bir alan haline dönüşür. İşte karşımızda zor bir ev ödevi durmaktadır. Ev ödevinin konusu dengedir. Evet kendi varlığımızı, özümüzü, sesimizi, hayallerimizi koruyacağız, saygı duyacağız ancak bunu gelişen ve değişen dünya da yeni ilişkiler ve sinerjiler yaratmak için kullanacağız. Farklı renklere ve tatlara ancak araladığımız alan içerisinden ulaşabiliriz. Belki de yabancı birinin verdikleri iç dünyamızı zenginleştirebilir. Ne dersiniz. Üzerinde düşünmeye değmez mi?

Tamer Keçecioğlu'nun bir diğer yazısı olan Örgütsel Ruh yazısını buradan okuyabilirsiniz. 


Saygılarımla,
iKMania

0 comments: